Tuesday, 8 January 2013

universiteler ne ise yarar


kaynak: http://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/3710

Üniversite gerçek hayatta ne işimize yarayacak?

N. Emrah Aydınonat, Dr.07 Ocak 2013 - Okunma Sayısı: 335
Bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak?” Ortaokulda veyahut lisede matematik, fizik, biyoloji veya kimya derslerini alırken pek çok öğrenci bu soruyu sormuştur. Sanırım bugünlerde bu soru Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı seviyesinde de tartışılıyor. Lütfen Bakan Nihat Ergün’ün sözlerini bir okuyun:
“Pastaneciler bile sorun yaşıyorlar. Garsonluk yapacak çok sayıda insan başvuru yapıyor ama pasta yapacak adam başvurmuyor. Üniversitelerle ilgili yeniden yapılanma süreci var. Piyasaya duyarlı bir eğitim verip vermediği konusunda bir değerlendirme yapacağız. Öyle meslek dalları açılmış durumda ki meslek yüksekokulu olsun fakülte olsun piyasada karşılığı yok ve insanlar o meslekleri üniversitede okumaya devam ediyorlar. Bizim piyasamızda hiç karşılığı olmayan meslekler ya da çok sınırlı ama üniversite eğitimi bunun 10 katı. Örneğin fen edebiyat fakültelerinin sayısı çok fazla ancak kimya, fizik, biyoloji mezunlarının çalışabileceği alan çok kısıtlı. Bunların yeniden planlanması lazım.” *
Nihat Ergün’ün iki temel hatası var. Birincisi, “piyasa” dediğinde kastettiği şey Türkiye piyasası. Yani üniversiteleri, Türkiye’deki işverenlerin ihtiyaçlarına göre düzenlemeyi öneriyor. İkincisi, zaman aralığını dar tutuyor. Sadece işverenlerin mevcut ihtiyaçlarını göz önüne alıyor. Her iki kısıt da 2023 hedefleriyle uyuşmuyor. 2023 hedeflerine baktığımızda gördüğümüz şeylerden bazıları şunlar: Kişi başı 25 bin dolar gelir, 500 milyar dolar ihracat, yerli uçak, yerli oto, Avrasya’nın üretim üssü, bilişimde öncü konum, yerli bilişim, her kente Ar-Ge merkezi vb. Türkiye’nin bunları gerçekleştirebilmesi için teknolojik ilerlemeye ihtiyacı var. Hedeflerdeki “yerli” vurgusuna bakılırsa, Türkiye teknolojik ilerlemeyi sadece teknoloji transferi ile değil, teknolojiyi bizzat kendisi üreterek yapmayı hedefliyor. Peki, yeni teknoloji üretebilmek için ne lazım? Teknolojik yeniliklerin temelini oluşturan temel bilimlere hâkim olmak lazım.
Bilim ve teknoloji tarihine baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. İki örnek vermekle yetineceğim. Birincisi: Süperiletken teknolojisi geliştiren kişiler şunlar: Kamerlingh Onnes, John Bardeen, Leon N. Cooper, Robert Schrieffer, J. Georg Bednorz ve K. Alex Müller. Hepsi fizikçi. Hepsi Nobel Fizik Ödülü almış.[1] İkinci örnek biyolojiden geliyor. Biliyorsunuz geçenlerde bir öğretmene derste evrim teorisi anlattı diye soruşturma açıldığı haberi çıktı.* Evrimi ve biyolojiyi sevmiyor olabiliriz ama evrimci biyologlar çok faydalı bilim insanlarıdır. Muhtemelen bunun farkında değiliz. Bakın evrimci biyologların hayatımıza katkılarını sayayım: HIV’in insanlara bulaşması ve gelişmesi ile ilgili mekanizmaları belirliyorlar, salgın hastalıkların gelişmesi ve yayılması ile ilgili mekanizmaları ortaya çıkarıyorlar, yeni hastalıkların gelişme mekanizmalarını inceliyorlar, genetik bozukluklarla ilgili hastalıkları anlamamızı sağlıyorlar, vesaire, vesaire… Bu çalışmalar sayesinde yeni aşıların geliştirilmesine, AIDS ve kanser gibi hastalıkların tedavisine ve salgın hastalıkların ortaya çıkmasının ve yayılmasının önlenmesine katkıda bulunuyorlar.[2] Fizik ve biyoloji örneklerinde matematiğin rolünün yadsınamaz olduğunu da unutmayalım. Şimdi diyelim ki, şu anda Türkiye’deki işverenler fizikçilere, matematikçilere, biyologlara ihtiyaç duymuyor. Bunu dikkate alarak, gerçekten bu bölümleri kapatmalı mıyız, yoksa dünya çapında fizikçiler, matematikçiler ve biyologlar yetiştirmek ve bölümlerin kalitesini arttırmak için mi çalışmalıyız? Bu bölümleri kapatmak mı, yoksa dünya ile rekabet eder hale getirmek mi bizi kalkındırır? Bu retorik bir soruydu. Pek tabii ki ikincisi!
Türkiye’nin teknolojik yeniliklere imza atmasının önündeki temel engellerden biri temel bilimlerdeki geri kalmışlığımızdır. Türkiye, kalkınmak için iyi matematikçilere, iyi fizikçilere, iyi biyologlara ve iyi kimyagerlere ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla, şimdi “bu meslekler para etmiyor” demek, Türkiye’nin uzun dönemli planlarıyla hiç uyuşmuyor.
Tamam fizikçiler, biyologlar ve matematikçiler işe yarıyor. Peki doğrudan teknolojinin gelişmesine katkı yapmayan bölümleri kapatmalı mıyız? Mesela, felsefecileri, primatologları, antropologları falan ne yapacağız? Bunlara ihtiyaç duyuyor muyuz? Tabii ki duyuyoruz. İlk önce, bu alanların hepsinin pratik katkıları var. Örneğin, gelişmiş ülkelerde primatologlar diğer bilim insanlarıyla birlikte siyaset bilimine ve iktisada sayısız katkıda bulunuyor. Biz, “ne yapacağız bu felsefecileri?” derken gelişmiş ülkelerde bilim felsefecileri ile fizikçiler bir araya gelip kuantum evreninin sırlarını anlamaya çalışıyor. Ama teknolojik gelişme perspektifinden baktığımızda her bilim ve araştırma alanının pratik katkı yapması da gerekmiyor. Ar-Ge, innovasyon, teknolojik ilerleme bir sinerji meselesi. Daha teknik ifadeyle söylersek, bilgi üretimi pozitif dışsallıkları sayesinde daha fazla bilgi üretimini körüklüyor. Bizim “ne yapacağız bunları?” dediğimiz pek çok araştırma alanı evrensel bilginin üretilmesi için diğer araştırma alanları ile işbirliği içinde çalışıyor ve dünyayı daha iyi anlamamızı sağlıyor. Eğer dünyayı değiştirecek teknolojik yenilikler üretmek istiyorsak, dünyayı daha iyi anlamamız gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında bugün Türkiye’deki işverenlerin ihtiyaç duymadığı alanları önemsiz olarak kabul etmek, bu bölümlere girmeyi düşünen çocukların hevesini kırmak, doğru bir yaklaşım değil. Dolayısıyla, illa ki bir piyasayı dikkate alacaksak, dünya bilgi piyasasını dikkate almalı ve bunu geleceği düşünerek yapmalıyız. Geleceğimizi bugünkü pratik ihtiyaçlarımızla kısıtlamak mantıklı bir strateji değil!
Peki, piyasayı ne kadar dikkate almalıyız? Piyasayı tamamen göz ardı etmek mümkün olmadığına göre dikkate alacağız elbet. Ancak, bunu yaparken üniversiteleri meslek okullarına çevirmek yapabileceğimiz en büyük yanlışlardan biri olur. Adı üstünde, meslek okulları, Bakan Ergün’ün istediği pastacıları, bankacıları, overlokçuları, dalgıçları, teknik çizim elemanlarını vb. eğitecek kurumlardır. Örneğin, aslında bankacı olmak için dört senelik iktisat bölümünü bitirip Leontief paradoksunu, Stolper-Samuelson teoremini falan bilmeye gerek yok. Benzer bir biçimde pastacı yetiştirmek için de üniversitede 4 senelik bölüm açmaya gerek yok. Aslına bakarsanız, KPSS’den iyi bir not almak için de iki senelik bir eğitim yeterli olur. İki senelik bir meslek eğitimi ile pek çok işin ihtiyacı olan bilgi ve beceri öğrencilere aktarılabilir.[3] Üniversiteler, sadece piyasa için eleman yetiştirilen fabrikalar olarak düşünülürse, üniversite eğitimi dershane eğitimine benzer bir hale gelir. Üniversitelerin ve dershanelerin farklı kurumlar olduklarını, farklı işlevlere sahip olduklarını, birbirlerinin yerini tutamayacaklarını hatırlamamızda fayda var.
Üniversiteye gelen öğrenci sadece iş bulmak için değil, soru sormayı, sorgulamayı, araştırmayı ve doğruları ortaya çıkarmak için nasıl çalışılması gerektiğini öğrenmek için gelmelidir. Bu uzun dönemde bilim, sanayi ve teknolojinin gelişmesine büyük katkılar yapar. Bunun aksi, yani üniversiteyi sadece bir meslek eğitim kurumu olarak görmek, bilim, sanayi ve teknolojinin gelişmesine değil, başka ülkelerde üretilen bilim, sanayi ve teknolojinin kullanabilmesine katkıda bulunur. Türkiye’nin uzun dönemli planları düşünüldüğünde yapmamız gereken doğruyu aramaktır, sadece piyasaya eleman yetiştirmek değil. Üniversiteler bir taraftan iyi mühendisler, iktisatçılar, doktorlar yetiştirirken bir taraftan da iyi felsefeciler, fizikçiler, matematikçiler ve biyologlar yetiştirmelidir. Felsefeden, matematikten, fizikten, biyolojiden vb. anlamayanların ülkesinde teknolojinin gelişmesini de bekleyemeyiz.
Son olarak, Nihat Ergün’ün açıklamasındaki vurguya dikkat edin, piyasada karşılığı olmayan bölümlerden bahsediyor ve bu bölümlerin bir kısmının kapatılacağı “müjde”sini veriyor. Piyasayı önemsemek demek, piyasadaki firmaların devletten bağımsız olarak aldıkları kararlara güvenmek demektir. Anlaşılan o ki Nihat Ergün piyasaya üniversitelerin geleceğini teslim edecek kadar güveniyor. Ancak, bu yaklaşım bir çelişki içeriyor. Bakan Ergün, bir taraftan piyasadaki şirketlere güvenirken diğer taraftan üniversitelere güvenmiyor. Güvenmediği için hangi bölümün açılacağına, hangisinin kapatılacağına devletin karar vermesini uygun görüyor. Eğer bireylerin devletten bağımsız bir biçimde geleceğimiz için doğru kararları alabileceğine gerçekten güveniyorsak, üniversiteler hakkındaki kararları üniversitelerin bağımsız biçimde almasını değil, devletin almasını savunmamız yanlış olur. Madem özgür bireylerin kararları bu kadar önemseniyor, o zaman üniversitelerde hangi bölümlerin olacağına, hangi bölümlerin olmayacağına neden merkezi bir biçimde karar veriliyor? YÖK ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı piyasanın ne istediğini merkezi bir biçimde takip etmeyi ve buna göre bölüm açıp kapatmayı neden kendilerine görev biçiyor? Madem bireylere ve piyasaya bu kadar güveniyorlar, hangi bölümün açılacağını, hangisinin kapanacağını da üniversitelere bırakmalılar. Her üniversite kendi kararını kendisi vermeli. Bazı üniversiteler istedikleri gibi piyasaya yoğunlaşsın, diğerleri bilime, felsefeye, sanata odaklansın. Olmaz mı? Şimdi diyeceksiniz ki “ama YÖK?”, doğru işte ben de onu diyorum!
Özet: Birincisi, üniversitelerin dershaneye veya meslek okuluna döndürülmesi kabul edilemez. İkincisi, her şeyi merkezden yönetmek bireyi ve piyasayı önemseyen mantıkla çelişmektedir. Özerk üniversiteler merkezden halledilemeyecek pek çok sorunun üstesinden gelebilir. Üçüncüsü, sadece yerel işgücü piyasasını değil, dünya ölçeğindeki bilgi piyasasını dikkate almak zorundayız. Bilginin üretilmediği yerde bilim, sanayi ve teknoloji olmaz. Üniversiteleri meslek okulu gibi görmek, Bakan Ergün’ün aynı konuşmada vurguladığı teknoloji ihtiyacı ile çelişmektedir. Üniversite üniversitedir, meslek okulu değil. Bunu unutmayalım. Sorunun asıl kaynağının hangi bölümün açılacağına, hangisinin kapanacağına merkezi olarak karar veren yaklaşımda olduğunu ise hiç mi hiç unutmayalım.


[1] Bizim piyasada iş bulması pek muhtemel görülmeyen fizikçilerin nelere kadir olduklarını görmek için isterseniz Amerikan Fizik Enstitüsü’nin web sayfasını bir ziyaret edin: http://webster.aip.org/success/
[2] Bu konuda David Mindell’in The Evolving World: Evolution in Everyday Life (2006, Harvard University Press, sf. 95-150) başlıklı kitabına bakabilirsiniz.
[3] Bu arada, meslek edinmek için üniversiteye gelen öğrenciler neden meslek okullarını tercih etmiyor diye düşünmemizde de fayda var. Erkekler için askerlik süresi bir neden olabilir mi? Peki ya meslek yüksek okullarının itibarı?

Saturday, 29 December 2012

etik problemi 1 - bahcesehirin sistematize ovulmesi


2012 temmuz ayi itibariyle asagidaki twitter adresinin sahibi bahcesehir universitesinin egitim danismaniydi
 
bu hesaba girdiginizde kendisini bahcesehir universitesi rektor danismani olarak tanimlamakta. Buna itirazimiz yok. Fakat ayni zamanda aksam gazetesi yazari kendisi. Buna da itirazimiz yok. Ama bir gazete yazari gazete yazilarinda calistigi kuruma (bahcesehir universitesi ve ugur egitim kurumlari) ovgu yaparsa alenen buna itiraz etmek, etik degil demek hakkimiz galiba.ustelik bunu defalarca yapiyor ve ismail kucukkayanin hicbir mudahalesi olmaksizin devam ediyor. bu universite reklami olan yazilarinda ovgu bahcesehir universitesi, bahcesehir egitim kurumlari, (ugur dershaneleri dahil) tercihtv ve universitenin mutevelli heyeti  baskani ve tum bu kuruluslarin sahibi enver yucele.
 
iste ornekleri ve linkleri
 
12 ocak tarihli yazisi:
 
"Türk eğitiminin dünyaya açılma öyküsü için ilk adımı Enver Yücel attı. Kaliteli eğitimi bir yandan Türkiye'nin her köşesine taşımak için bir yandan da dünyanın her yerine götürmek için bir adım attı"
 "Bu arada Carlyle Group direktörü 'Neden bu yatırımı yapıyorsunuz?' sorusuna 'Enver Yücel'in ve Bahçeşehir'in vizyonuna yatırım yapıyoruz' diye cevap veriyor."
 "Şunu unutmayınız ki bu eğitim kurumları Türkiye'de de dünyanın herhangi bir ülkesinde de başka isimlerle değil 'Türk Bahçeşehir Kolejleri' ismiyle faaliyet gösterecek"
 
19 ocak tarihli yazisi:Türkiye'nin değerlerini Bursa'da dinlemek:
"Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şenay Yalçın, Bursa'da açtıkları yüksek lisans programlarından bahsetti. Üniversitenin 13 yılda geldiği noktayı anlattı. Özellikle yabancı öğrencilerle ilgili politikalarına hayran kaldım.
Bu yıl Bahçeşehir Üniversitesi'nde 64 farklı ülkeden 887 öğrenci öğrenim görüyormuş. Düşünün Bahçeşehir 64 ülkeye gitmiş ve Türkiye'yi anlatmış, tanıtmış ve oradan 887 öğrenci almış."
 9 subat tarihli yazisi: hangi okulu neden aciyorsunuz
 "Hiç mi iyi uygulama yok diyeceksiniz. Tabii ki var, İstanbul Lisesi, Galatasaray Lisesi, Behçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi, Robert koleji gibi okullarda var. Bunlar da bize umut veriyor"
 
5 nisan tarihli yazi:harvardda konusmak
Konusan kisi calistigi kurumun patron enver yucel. Ona yapilan guzellemeler:
 "Geçen Hafta bir Türk Harvard'da konferans verdi. Hem de girişimcilik ve eğitim konusunda, konferansı veren Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Enver Yücel. Salonu dolduran Harvard'lı akademisyen ve öğrenciler Enver Yücel'i pür dikkat dinlediler. Bu Türk girişimcisi Türkiye'den kalkıp dünyanın her yerinde özellikle de ABD'de kapıları bir bir açıp Türkiye'ye yeni ufuklar açıyor. Bu Türk'ü merak ediyordu Harvard'lı akademisyen ve öğrenciler. Harvard'da neler anlattı Enver Yücel sizinle paylaşmak istedim."..." Kısacası Türkiye iki aydır güya eğitim tartışıyor. Peki, Enver Yücel'in yaptıklarına bir baksalar doğruları görecekler."
 
19 nisandaki yazisi: bahcesehirden insanliga katki:
 "Eğer bu ülke insanlık adına vefa adına bir kıvılcım taşıyorsa orada olmalı ve bu büyük bilim insanlarını anmalıdır. Bu konuyu gündeme getiren ve konferansı düzenleyen Bahçeşehir Üniversitesi'ne Türkiye adına teşekkür etmek gerek sanırım."
http://www.aksam.com.tr/bahcesehirden-insanliga-bir-katki--6279y.html
 
10 mayis tarihli yazi:lys basvurulari ve kontenjanlar
 
"Tüm bu veriler sonucunda şunu söyleyebilirim. Vakıf üniversiteleri geçen yıl bir segment oluşturmuştu. İşte birinci grupta yer alan Koç, Sabancı, Bilkent, TOBB, Bahçeşehir, sağlık alanındaki üniversiteler yüzde 100'e yakın dolar."
 
yazar burda universitesini gizliden gizliye 1.segmente sokmaya calisiyor ve algilatmaya calisiyor. normalde 1.segmentte koc ve sabancinin yalniz oldugunu herkes bilir:)
 
 
17 mayis tarihli yazisi: Almanya'da 'katsayı' sorununa çözüm bulundu:
 "YÖK'ün bu kararı sonrası üniversitelerimiz Almanya'da Türklere bunu anlatmak için çaba gösteriyor ancak Bahçeşehir bir adım öteye gitti. Berlin'de öğrencilerin eğitimlerinin bir kısmını orada yapmaları için içinde derslik ve laboratuarlar bulunan yerleşke açıyor.  Artık Almanya'da yaşayan öğrencilerin 'KATSAYI' sorunu böylece çözülmüş oluyor. Şimdi Almanya'daki Türkler Bahçeşehir'i diğer üniversitelerin takip etmesini istiyor."
 
5 temmuz: tarihli yazisi: liseler nereye gidiyor
 
"Sözün özü, bu ülkede lisenin ne demek olduğunu bilen Robert Koleji, Alman Lisesi, Bahçeşehir Koleji Fen ve Teknoloji Lisesi, Üsküdar Amerikan Lisesi gibi okullar var. Ben milli eğitim yetkililerinin yerinde olsam bu işin nasıl yapılacağını bu okulları kuran ve yönetenleri toplar ve bu işi çözerdin."
 
 
19 temmuz tarihli yazisi: Taban puan terörüne son
 
"Teste nasıl ulaşacağınızı da söyleyeyim.Uğur Kariyer Merkezi veya Uğur Dershaneleri şubelerine başvurmanız yeterli. Aldınız testi şimdi ikinci adım: hangi üniversitede bu bölümü okuyacaksınız. Bunun için size müthiş bir adres vereceğim Türkiye'nin en önemli bilişim uzmanları oturup bir web sayfası yapmışlar www.tercih.tv. Bu adreste 2010 yılında 810 bin, 2011 yılında 1.210 bin tercih yapılmış. Hatasız ve en isabetli tercihi buradan yapabilirsiniz. Hatta geçen yıl bu site yerleştirme sonuçlarını bile tahmin edebilmiş. Bunun dışında sorun öğrenin.
Tabii üniversiteye karar verirken şunu unutmayın, seçeceğiniz bölüm ve üniversite sizi beş altı yıl sonrasına hazırlayacak. O yüzden yabancı dil eğitimi, uluslar arası bağlantıları ve çalışmaları, okuduğunuz veya okuyacağınız bölümün hoca kadrosu, üniversitenin size yaptıracağı staj veya diğer uygulamaları öğrenmek durumundasınız."
 
 
arada vakif universiteleri ile ilgili yaptigi ovguleri saymiyoruz. yukaridaki yazilarda da en can alici kisimlari aldik. bazi yazilarin tamami kuruma ya da patrona ovgu. kurumu adina gazetede yazan boylesini hic gormemistik
burada bahcesehir universitesinin gizliden gizliye ovulmesi, hatta bazen gizlenmeden alenen ovulmesi etik degildir. etik olmamasi, etik olmama degerini sistematize olmasindan alir. yani kurum ovgusu tek sefer olmaktan cikmis sistematik bir sekilde yazilara islenmistir. ve de okuyucu karsisindaki kisinin bu kurum adina calistigia dair bilgi sahibi olmamasi durumunda yonlendirmeyi fark edemeyebilecektir. dolayisiyla aksam gazetesi bu bir ilandir demedikten sonra ya da yazarin yazilari icin nerede calistigi bilgisi verilmedigi surece etik disi olmaya devam edecektir. bahcesehir universitesinde calisan birisinin medyada tarafsizlik ilkesini hice sayarak kurum ovgusu yapmasi hicbir zaman etik olamaz. bu med acisindan da etik degildir. umariz bu tur etik disi muamelelere ihtiyaci olmayan bahcesehir universitesi durumu bu olayin tamamen disindadir ve yazarin ireysel etik disi hareketidir.

universite etigi

bu blog universitelerde yasanan universite etigine aykiri gordugu uygulamalari elestirmek adina kurulmus bir blogdur. universiteler, topluma sunduklari egitim ve arastirmalarla ve guclerini aldiklari bagimsiz duruslariyla toplum acisindan onemi yansinamaz kurumlardir. bu kurumlar bagimsiz fikir uretmedigi surece tehlike altindadir. bu tehlike siyasetten de gelebilir baska kurumlardan da. universite-endustri iliskisinin ulastigi boyut dusunuldugunde bazen endustriyel iliskiden de gelebilir. bilimi korumak, egitimi birilerinin tekeline almasini onlemek adina universitelerin etik bir durusa ihtiyaci vardir.

Universiteler topluma karsi birtakim sorumluluklar icerisindedir. bu sorumluluklari yerine getirirken durust olmalari, asimetrik bilgiden kaynakli manipulasyonlari kendi kar maksimizasyonlari icin araci kullanmamalari gerekmektedir. Universitelerin ayri ayri sorumlulugu oldugu gibi, universitelerin genel kredibilitesini korumak adina ayni zamanda toplu bir sorumlulugu da mevcuttur. nitekim bir vakif universitesinde asimetrik bilgiye dayali bir yaniltmanin, uzun donemde anlasilmasi sonucu zarari kendine oldugu gibi diger vakif universitelerine de olacaktir, bu kacinilmazdir. veyahut bir devlet universitesinin mevcut iktidar veyahut siyasi gucleri arkasina alarak arastirma veyahut bildiri yayinlamalari, universitelerin bagimsizligina golge dusurecek ve bundan diger universiteler de payini alacaktir. dolayisiyla toplumlarin gelismesi ve hatta toplumlarin olusturdugu ulkelerin rekabetcilik uzerinden gelismesi acisindan son derece onemli olan bu kuruluslarin etik durus noktasinda hatalarinin ifsa edilerek normatif olana yonlendirmek akademik camianin bir gorevidir.uzulerek ifade etmek gerekir ki 2012 turkiyesinde bu etik durus maalesef bazi universitelerce cignenmekte ve birtakim univeristenin dogasina aykiri amaclar nedeniyle etik durus goz ardi edilmektedir. zaten hedef de bu kuruluslarin etik disi politikalarinin ifsa edilmesidir.